Filmler, safsatalar ve psikolojimiz - #3
İçindekiler Tablosu
Bilişsel Ön Yargılar, İllüzyonlar, Yanılgılar
Bu yazımda, günlük kararlarımızı ve algılarımızı sistematik olarak çarpıtan bilişsel ön yargılar, illüzyonlar ve yanılgılara odaklanacağım. Safsatalardan farklı olarak, bu kavramlar mantık hatalarından ziyade beynimizin otomatik ve çoğu zaman farkında olmadan kullandığı düşünce kısayollarıdır. Bizi olayları olduğu gibi görme konusunda yanıltan bu şemalar, rasyonel düşünmeyi engelleyerek yanlış yargılara, hatalı kararlara ve ilişkilerde gereksiz çatışmalara yol açar.
Şeffaflık illüzyonu
Şeffaflık illüzyonu kendi içimizde hissettiğimiz duygu ve düşüncelerin, dışarıdan da çok bariz belli olduğunu, herkesin bizim nasıl hissettiğimizi veya düşündüğümüzü bildiğini sanmamıza sebep olur. Elbette insanların hislerimiz hakkında fikirleri olabilir ama bunlar asla kendi bakış açımızdan gördüğümüz kadar net olamaz. Neden beni anlamadı? Herkes utandığımı görecek! Ne kadar üzüldüğümü görmüyor mu? Beni kırdığını nasıl fark etmez? gibi tartışmaların başlangıç sebebi bazen bu ön yargı olabilmektedir.
Kumarbaz yanılgısı
Kumarbaz yanılgısını (gambler’s fallacy, Monte Carlo fallacy) bir örnekle açıklamak gerekirse, demir bir parayı on kez havaya atıp, onunda da yazı geldiğinde, on birincide büyük ihtimal tura geleceğini sanmamızın sebebi bu yanılgıdır. Halbuki fizik kanunları değişmemiştir ve eğer para hileli değilse, yüz kere de tura gelse, bin kere de tura gelse, her atışta yazı veya tura gelme ihtimali yüzde ellidir.
Sıfır toplamlı düşünme önyargısı
Sıfır toplam (Zero-Sum Bias), kaynakların sınırlı olduğu durumlarda, bir taraf kazanırken, diğer tarafın kaybetmek zorunda olmasıdır. Sıfır-Toplamlı düşünme önyargısı ise, kaynaklar sınırlı olmamasına veya taraflar aynı kaynakları tüketmemesine rağmen, böyle olduğu sanmaktır. Bu da gereksiz yere rekabete girmemize neden olur. Örneğin trafikte arabayla giderken, trafik sıkıştığında, motorlar aradan gittiğinde, trafiğin bu yüzden daha da sıkışacağını düşünmek buna örnektir. Sonuçta motor aslında arabaların zaten kullanamayacağı alanlardan yoluna devam etmektedir. Sınavda geçme notu yetmişse ve siz de arkadaşınız da yetmişin üzerinde notlar aldıysanız, sadece onun notu sizinkinden yüksek diye üzülmek buna bir örnektir
Batık maliyet yanılgısı
Batık maliyet yanılgısı (sunk cost fallacy) herhangi bir işe yatırdığınız para, zaman ve emek belli bir noktayı aştıktan sonra, bunun bir geri dönüşü olmayacağını fark ettiğinizde bile, inatla bu yatırıma devam etmektir. Halbuki durumu kabullenip, artık kaynaklarınızı farklı bir noktaya aktarmak, şansınızı farklı bir noktada denemek çok daha mantıklıdır. Örneğin bir bölümü okurken, onu sevmediğinizi fark ettiğinizde, o kadar sene okudum artık vazgeçememem deyip ömrünüz boyunca nefret edeceğiniz, belki bitirseniz bile yapmayacağınız bir mesleğin bölümünü okumak. Ya da bir filmin yarısında beğenmediğinize karar vermenize rağmen, sırf para verdik diye sonuna kadar beklemek aslında sizin zararınızadır.
Temel atıf hatası
Temel atıf hatası, olayları sadece sonucuna göre yargılayıp, yanlış yorumlarda bulunmaktır. Örneğin trafikte hata yapan birini görüp, o kişiye direk bencil yaftasını yapıştırmak, diğer bütün ihtimalleri göz ardı etmektir. Yoğun bir gün sonunda dalgınlığına gelmiş olabilir, gerçekten acil bir durum olduğu için mecbur kalmıştır vs vs.
Kendi geçmişimizi değerlendirirken de sıkça bu hataya düşeriz. Geçmişteki bir hatamıza dönüp ‘Bunu nasıl yaptım?’ diye hayıflanırken, o anki çevresel koşulları ve üzerimizdeki baskıları çoğu zaman göz ardı ederiz. ‘Sürekli aynı şeyi yapıyorum, demek ki ben böyle biriyim’ diyerek kendimizi etiketlediğimizde ise, koşullar değiştiğinde farklı davranabileceğimiz gerçeğini unuturuz.
Oysa insan, bir masa gibi üretildiği andaki haliyle ölene dek sabit kalan bir nesne değildir; çevresiyle etkileşim halinde, bitmek bilmeyen bir değişim sürecindedir. Hatta bir masa bile yıllar içinde dış etkilerle yıpranıp değişirken, insanın değişime direnmemesi ve bu dönüşümü kabullenmesi gerekir. Unutmamalıyız ki insan, durağan bir varlık değil, sürekli yeniden inşa edilen bir süreçtir.
Benzer şekilde, tarihsel olguları analiz ederken de ‘zamanın ruhu’ (zeitgeist) kavramını mutlaka hesaba katmalıyız. Geçmişteki bir olayı veya kararı, bugünün ahlak anlayışı, bilgi birikimi ve teknolojik imkanlarıyla yargılamak bizi hatalı sonuçlara götürür. O dönemin toplumsal dinamiklerini, kısıtlarını ve genel atmosferini görmezden gelerek yapılan her değerlendirme, tarihin gerçekliğini saptıracaktır. Dolayısıyla rasyonel bir bakış açısı, olayları sadece gerçekleştikleri ‘an’ içinde değil, o ana yön veren ‘zamanın ruhu’ ile birlikte okumayı gerektirir
Kör nokta illüzyonu
Kör Nokta İllüzyonu (Bias Blind Spot), kendi bilişsel ön yargılarımızı başkalarınınkinden çok daha zor fark etmemize yol açan bir yanılsamadır. Sonuçta, bilmediğimiz bir şeyi bilip bilmediğimizi bilemeyiz. Bu yüzden günler, haftalarca kendi başımıza kafa yorsak da göremediğimiz ön yargılar, bir başkasının ilk bakışta fark edebileceği kadar açıktır. Bu illüzyonu aşmanın en etkili yolu, başkalarının geri bildirimini kabul etmek ve profesyonel destek almaktır: Bir terapist veya güvenilir bir arkadaş, bizim “kör noktamızda” duran şeyleri anında görebilir.
Adil Dünya Yanılgısı (Eden bulur safsatası)
Adil Dünya Yanılgısı (Eden Bulur Safsatası), evrenin temelde adil bir işleyişe sahip olduğu, dolayısıyla iyi insanların mutlaka ödüllendirileceği, kötülerin ise eninde sonunda cezalandırılacağı yönündeki yanıltıcı inançtır. Bu düşünce yapısı, zihinsel olarak bize bir güvenlik alanı ve teselli sunsa da gerçek dünya ne yazık ki bu şekilde çalışmamaktadır.
Tarih ve günlük hayat, iyilerin zarar gördüğü, kötülerin ise hiçbir bedel ödemediği sayısız örnekle doludur. Dünyanın en azından bu anlamda mutlak bir adalete sahip olmadığını kabullenmek acı verici olsa da rasyonel bir bakış açısı için şarttır. Bu yanılgı birinin başına kötü bir şey geldiğinde hak ettiğini veya daha iyisi için yeterince çaba göstermediğini düşünmemize sebep olabilir.
İlahi Safsata
İlahi Safsata (Argument from Incredulity), bir kişinin mevcut bir durumu mantıkla ya da sebep-sonuç ilişkileriyle açıklayamadığı noktada, o durumun mutlaka doğaüstü bir güç tarafından gerçekleştirildiğini iddia etmesidir. Bu safsatanın temelinde ‘Ben bunu açıklayamıyorsam, o halde bu mucizedir/ilahi bir müdahaledir’ yanılgısı yatar.
Tarihsel bir örnekle; antik çağ insanlarının şimşeğin fiziksel oluşumunu bilmedikleri için bu doğa olayını ‘tanrıların öfkesi’ olarak yorumlaması tipik bir ilahi safsatadır. Önemli bir ayrım olarak; bu argüman doğrudan inanç sistemlerini hedef almaz; sadece ‘bilinmezliğin’, tek başına Tanrı’nın varlığına veya doğaüstü bir güce bilimsel bir kanıt oluşturamayacağını vurgular. Yani bir olgunun henüz açıklanamamış olması, onun açıklanamaz olduğu anlamına gelmez.“
Hayatta Kalma Yanılgısı
“Tarihi kazananlar yazar.”
— Napoleon Bonaparte
Hayatta Kalma Yanılgısı (Survivorship Bias), bir süreçten başarıyla çıkan (hayatta kalan) örneklere odaklanıp, başarısız olan ve görünmez hale gelen büyük çoğunluğu göz ardı ettiğimizde ortaya çıkan bir algı hatasıdır.
Günlük hayatta bu yanılgının izlerini sıkça süreriz:
Kumar: Kumardan zengin olan birkaç kişiyi görüp, varlığını bu uğurda yitiren milyonları unuttuğumuzda; kumarın kolay bir kazanç kapısı olduğu yanılgısına düşeriz.
Çalışma ve İnanç: Zirveye ulaşmış birinin ‘Çok çalıştım’ veya ‘Çok dua ettim’ demesi, bu eylemlerin başarı için tek başına yeterli olduğunun kanıtı değildir. Zira en az onun kadar çalışan veya dua eden ancak hedefine ulaşamayan binlerce ‘görünmez’ insan vardır. Bu noktada inançlarını koruma içgüdüsüyle hareket edenler, başarısız olanları ‘yeterince çalışmamakla’ suçlayarak Adil Dünya Yanılgısı’na geri dönerler.
Nostalji ve Kalite: ‘Nerede o eski binalar, eski arabalar; her şey ne kadar kaliteliydi’ derken aslında bir yanılgı içindeyizdir. Geçmişten günümüze sadece en sağlam, en kaliteli ve en iyi bakılmış örnekler ulaştığı için geçmişi kusursuz sanırız. Oysa o dönemde üretilen ve kısa sürede hurdaya dönen binlerce kalitesiz örneği artık görmediğimiz için hesaba katmayız.
Sonuç olarak; bir resmi tam olarak görebilmek için sadece sahnenin ışık altındaki kazananlarına değil, karanlıkta kalan kaybedenlerine de bakmak gerekir.“
Üçüncü partın sonu
Bilişsel ön yargılara, illüzyonlara ağırlık verdiğimiz üçüncü partın sonuna geldik. Yazı serisini bir sonraki partta bitirmeyi planlıyorum. O zaman dek görüşmek üzere. Bu yazının parçası da Abkountry’den gelsin;