Filmler, safsatalar ve psikolojimiz - #1

Bu yazı, evrim ağacının felsefe akademisi derlemesinden yararlanarak hazırlanmıştır. Safsatalar, bilişsel ön yargılar ve çarpıtmalar hakkında bazı örnekler içerir. Safsatalar hakkında daha detaylı bilgi edinmek için bu sayfayı kontrol edebilirsiniz;
Mantık Hataları, Bilişsel Ön yargılar ve Safsatalar

Mantık Nedir?

En basit haliyle, verilen öncül bilgileri kullanarak yeni bir sonuç sentezleme, yaratma sanatıdır. Bu sayede karşılaştığımız iddiaların doğruluğunu sorgulayabilir, yanlışlayabilir veya eksikliklerini fark edebiliriz.
Çok klişe bir örnek vermek gerekirse;
-> Bütün insanlar ölümlüdür.
-> Sokrates bir insandır.
=> O halde Sokrates de ölümlüdür.

Jacques-Louis David'in Sokrates'in Ölümü adlı yapıtı (1787)

Safsata (Mantık Hatası) Nedir ?

Safsata ise, argümanlardan sonuç sentezleme yolunda bilerek veya bilmeyerek yapılan hatalardır. Kasten yapıldığında, amaç tartışmayı kazanmak adına karşı tarafı yanıltmak, manipüle etmek veya seyirciyi etkilemektir. Bilinçsizce yapılmaları ise, hatalı düşünme kalıpları veya bilgi eksikliğinden kaynaklanır. Bu konuda kendimizi eğitmek, safsataları tanımamıza ve daha mantıklı bir şekilde düşünmemize yardımcı olur. Bir örnek vermek gerekirse;
-> Beyin kanserinin belirtilerinden biri baş ağrısıdır.
-> 2 haftadır başım ağrıyor.
=> O zaman beyin kanseriyim.

Burada ilk iki öncül doğrudur ama bu sonuca varmak için yetersizdir. Beyin kanserinin birçok belirtisi olabilir. Ayrıca, baş ağrısının da birçok sebebi olabilir. Bu iki öncül, baş ağrısının sebebini saptamak için yetersizdir. Yazının geri kalanında belli başlı mantık hataları hakkında daha fazla bilgi ve örnek bulacaksınız.

Ad hominem safsatası

Mantık nedir ? Saçmalık nedir ? Anlam nedir ?

Aslında mantığın ne olduğunu iyice irdelemeye başladığınızda, felsefeyle başbaşa kalırsınız. Mantık bana kalırsa, bir şeyi anlamlı bulup bulmamakla ilgilidir. Buradan da bir şeyi neye göre anlamlı buluruz, anlam dediğimiz şey nedir sorusuna geliyoruz. Anlam, büyük ölçüde kendi dil dünyamız içinde oluşturduğumuz bir kavramdır. Biraz daha açmak gerekirse, bir şey gördüğümüzde ya da düşündüğümüzde, bunun geçmiş deneyimlerimizde doğrudan bir karşılığı varsa veya zihnimizde buna karşılık gelebilecek bir sentez yapabiliyorsak, bu şeyi anlamlı buluyoruz. Dolayısıyla anlamın, büyük oranda dil ile şekillendiğini düşünüyorum. Eğer karşılaşılan durumun kendi dil dünyamızda bir yansımasını bulamıyorsak, bu şeyi anlamsız, saçma buluyoruz.

Safsatalar

Yazımın ilk kısmında günlük hayatta sıklıkla ağına düştüğümüz çeşitli safsata örneklerine değindim.

Algıda Seçicilik Safsatası

The Number 23 (2007)

Algıda seçicilik en sık yapılan mantık hatalarından biridir. Kısaca, kişinin gerçekliğin, bilerek veya bilmeyerek sürekli olarak sadece belirli kısımlarını algılamasıdır. Bu filtre, ön yargılarla veya korku ya da kaygı gibi duygulara kapıldığımızda bir savunma tepkisi olarak oluşturulur. Bu elbette tamamen faydasız bir mekanizma değildir, odaklanma dediğimiz şey de aslında bir nevi algıda seçiciliktir.

En yaygın örneklerinden bazıları astroloji ve fal yorumlarıdır. Özellikle bu konulara meraklı ve inanan insanlar, sadece tutan yorumları örnek göstererek, bunların gerçek olduğunu iddia edebilir. Ama bunu yaparken şimdiye kadar hiç tutmamış onlarca yorumu dikkate almaz.

Bu safsata, psikolojimizde de önemli bir yere sahiptir. Algıda seçicilik, depresyonlu bir beynin en sık kullandığı safsatalardan biridir. İyi Hissetmek kitabında da bahsedilen, bilişsel davranışçı terapinin örneklerinden biri olan, “zihinsel filtre” bu başlık altında incelenebilir. Depresyondayken, geçmişe dair bütün anılarımız, şu an olan her şey ve gelecekte olabilecek her şey kötüymüş gibi gelebilir ama durup biraz uzaktan bakılabilirse, durum çoğu zaman o kadar karanlık değildir. II. Dünya Savaşı’nda, nazi kamplarından kurtulan insanlar, o günlerin biteceğine ihtimal veriyor muydu sizce ?

Pi (1988)

Saman Adam Safsatası

Bu safsatayı anlatmanın en iyi yolu, muhtemelen herkesin de aşina olduğu şu muhabbettir;

“Abi komünizm gelsin de doktorla çöpçü aynı maaşı mı alsın ?”
Hüseyin abi

Aslında komünizm bundan çok daha fazla derinliği olan bir olgudur. Herkesin aynı maaşı alması kadar basit bir mesele değildir, ki hedeflenen, para mefhumunun ortadan tamamen kalkmasıdır zaten. Bütün insanların temel ihtiyaçlarına ulaşabilmesidir amaç. Tabii ki burada kimin neye ihtiyacı olduğuna kim, nasıl karar verecek sorusu gündeme gelebilir ama bu daha derin bir tartışmanın başlangıç noktasıdır sadece.

Sonuç itibarıyla, saman adam safsatası aslında bir iddiaya karşı argüman üretilemediği durumda haklı çıkabilmek için o iddianın çarpıtılarak çürütülmeye çalışılması sonucunda ortaya çıkar.

Bunu psikolojimizle tam olarak ilişkilendirmek mümkün olmasa da, çok yakın bir ilişkisi olduğunu düşünüyorum. Bazen yüzleşmekten korktuğumuz şeylerden kaçmak adına kendimize olmayan sorunlar, eksiklikler yaratır ve onları çözmeye çalışırız. Bazı insanlar bütün hayatlarını bu kaçışla tüketir. Çünkü gerçekle yüzleşmek zordur ve gerçek problemlerin üstesinden gelmek her zaman çok daha fazla emek ister.

Ad Hominem Safsatası

En saçma ama bir o kadar da sık yapılan safsatalardan birisi olan Ad Hominem, kişiliğe saldırı safsatasıdır. Özetle, bir tartışmada sunulan argümanı tamamen yok sayıp, argümanı sunan kişinin kişilik özelliklerine dair saldırıda bulunulmasıdır. Birkaç örnek vermek gerekirse;

A: Dating applerin günümüz ilişkilerini olumsuz yönde etkilediğini düşünüyorum.
B: Zaten senin gibi dindar biri başka bir şey düşünemez!

A: Zor bir dönemden geçiyorsun ama her şeyi bırakıp içine kapanmak durumu daha da zorlaştırabilir.
B: Zengin bir züppenin anlayamayacağı konularda yorum yapma!

Doğaya Başvurma Safsatası

İlk Viral Reklam Denemesi

Bu safsata, doğal olan her şeyin yapay olanlardan daha iyi ve faydalı olduğu yönündeki ön yargıya dayanır. Ancak neyin doğal, neyin yapay olduğuna karar vermek her zaman kolay değildir. Dahası, doğal olmanın otomatik olarak daha iyi olduğu varsayımı da yanlıştır. Örneğin, bitkisel ilaçların sadece doğal olduğu için antibiyotiklerden üstün olduğu iddiası yersizdir. Çünkü günümüzde bazı bakteri türlerinin neden olduğu tüberküloz ve frengi gibi hastalıkları, sadece güçlü antibiyotikler iyileştirmektedir.

Ayrıca bilindiği üzere, doğada da insana zarar verebilecek pek çok unsur bulunmaktadır; zehirli bitkiler ve yılanlar gibi. Bu nedenle, bir şeyin etkisini değerlendirirken yalnızca doğal olup olmadığına bakmak yerine, bilimsel deney ve gözlemlerle elde edilen sonuçlara bakmak gerekir.

Uzmanlığa veya Otoriteye Başvurma Safsatası

Uzmanlığa veya otoriteye başvurma safsatası; bir konu hakkında tartışırken, o konu hakkında uzmanlığı olan birinin fikirlerini öne sürerek, sanki o konuda söylediği her şey kesin doğruymuş gibi bir algı yaratmaya çalışmaktır. Oysa ki, bir iddianın doğru olup olmadığını o iddiayı kimin öne sürdüğü değil; deney ve gözlem sonucu elde edilen veriler belirler.

Çoğunluğa Başvurma Safsatası

“Yanlış yanlıştır, herkes yapıyor olsa bile. Doğru doğrudur, kimse yapmıyor olsa bile.”
Augustine of Hippo

Bu safsata da en yaygın kullanılan safsatalardan biridir. Kısaca, insanların arkasına çoğunluğu alarak iddiasını güçlendirmeye çalışmasıyla ortaya çıkar. Herkes yanılıyor olamaz değil mi? Oysa ki, çağlar boyunca insanların çoğunluğu büyük bir yanılgı içinde olmuştur. Çok değil bir kaç yüzyıl önce kölelik normaldi. Ondan da bir kaç yüzyıl öncesinde dünyanın dönmediğine, düz olduğuna inanılıyordu.

Bu safsatanın psikolojimizle ilgisi ise, insan doğasının temelinde yatmaktadır. İnsan, doğası gereği bir gruba, topluluğa ait olmak ister çünkü bu daha güvenlidir. Sürüden ayrılanı kurt kapar neticede. Ama hayat yolunda kendinizi çevrenizdeki insanlarla görüş ayrılığı içinde bulmanız olağandır. Bu sizi dışlanma endişesiyle depresif ve kaygılı hissettirebilir. Bunun neden olduğunun bilincinde olursanız, bu süreci yönetmek daha kolay olabilir. Peki, bu “sürü psikolojisi“nin kaynağı nedir?

Sürü psikolojisi

Bando vagonu etkisi olarak da geçen bu etkinin bir çok sebebi vardır. Evrimsel olarak ele alacak olursak; gruplar halinde yaşayıp örgütlenme yeteneği sayesinde besin piramidinin en üst basamağına tırmanan insan, bu yolda farklı özellikler geliştirdi. Bir gruba ait hissetme, grubun gerekliliklerine uyma grubu hayatta tutarken bireyin de hayatta kalma şansını artırdı. Bu yüzden bireyler, evrimsel olarak bazen neden olduğunu anlamasa bile grubun davranışlarını taklit etmeye meyillidir. Bu konuda yapılan bazı deneyler:

Hangi çubuk daha kısa?
Asansörde hangi yöne bakmalı?
Maymun/muz deneyi

12 Angry Men (1957)

Cehalete Başvurma Safsatası

Bu safsata, bir iddianın aksi ispatlanamıyorsa, onun doğru olduğunu savunur. Bu tabii ki de tamamıyla hatalı bir çıkarımdır. Occam’ın usturasında da bahsettiğimize benzer bir mantıkla, ortaya aksi ispatlanamayacak sonsuz sayıda iddiaa atabilirsiniz.

“Kanıt yokluğu, ne yokluğun kanıtıdır ne de varlığın.”
Carl Sagan

Ya da evrim ağacının genişlettiği versiyonuyla,
“Kanıtın yokluğu, yokluğun kanıtı değildir; ancak varlığın kanıtı hiç değildir!”.

The Seventh Seal (1957)

Parça-Bütün Safsataları

Bir bütünü oluşturan parçaların, bütünün özelliklerini taşıması gerektiğini veya bütünün parçalarında bulunan özelliklerin de bütünde bulunması gerektiğini düşünmektir. Her ne kadar tümdengelim ve tümevarım yöntemleri, anlamlandırma sürecinde yardımcı olsa da bazen safsatalara neden olabilmektedir. Bu konuda evrim ağacının verdiği örnekleri çok beğendiğim için direkt yer veriyorum. * ;

  • Atomlar bilinçsizdir. Dolayısıyla atomlardan oluşan insanlar da bilinçsiz olmalıdır.
  • Evren’deki hiçbir şey ezeli ve ebedi değildir; dolayısıyla Evren’in kendisi de ezeli ve ebedi olamaz
  • Evren’deki her şeyin bir nedeni olduğu için, Evren’in kendisinin de bir nedeni olmalıdır.
  • Bir kaplan, bir insandan daha fazla yemek yer. Dolayısıyla kaplanların bir yılda yediği toplam yemek, tüm insanların bir yılda yediği toplam yemekten daha fazladır.
  • Takımın her bir oyuncusu, harika birer futbolcu. Dolayısıyla takım, harika bir takımdır.
  • Din tarihinde çok kötü ve cani şeyler yapılmıştır. Dolayısıyla tüm dindarlar kötü ve canidir.

İlke ve Kavramlar

Yazımın ikinci kısmında ise bu safsatalarla başa çıkabilmek için işinize yarayabilecek bazı temel kavram ve ilkelere yer verdim;

Sagan standardı

Carl Sagan ile popülerleşen bu standart, olağanüstü iddiaların, olağanüstü kanıtlar gerektirdiğini söyler. Yani ortaya attığınız iddianın absürtlüğü ve sıradışılığı ile orantılı olarak, görece daha basit bir iddiaya göre çok daha fazla ve güçlü kanıtlar sunmalısınız. Elbette buna bazı eleştiriler getirilmiştir. Bunu uygularken dikkatli olunmalı ve gerçekten değerli olabilecek bazı iddialar göz ardı edilmemelidir. Örneğin, Einstein zamanın göreceli olduğunu ortaya attığında bu oldukça olağanüstü bir iddiaydı ve ortada neredeyse hiç kanıt yoktu.

Başka bir örnek vermek gerekirse, işe gittiğinizde, sabah spor yapıp işe geldiğinizi söylediğinizde kimse bunu sorgulamayacaktır ve muhtemelen inanacaktır çünkü bu olağan bir iddiadır, ama sabah Mısır’daki halanızdan miras kaldığını ve özel jetle Paris’e gidip kahvaltı yaptıktan sonra işe geldiğinizi söylediğinizde, herkes sizden çok daha fazla ispat bekleyecektir.

Occam’ın Usturası

Occam’ın Usturası; anlamlandırma sürecinde mümkün olan en basit açıklamanın seçilmesi gerektiğini savunur. Örneğin, gece evinizde üst kattan yürüme sesleri geldiğinde sesin kaynağının üst kat komşunuz olduğunu varsaymak, doğa üstü varlıklar olduğunu sanmaktan daha mantıklıdır çünkü, çok daha az varsayım ve kanıt gerektirir. Bu açıdan sagan standardının bir nevi ters fonksiyonu gibi düşünülebilir.

“Everything should be made as simple as possible, but not simpler”
Albert Einstein

Bu ilkenin bu kadar işlevsel olma sebeplerinden biri, aslında ortaya her konu hakkında sonsuz sayıda iddia atabilirsiniz ve elinizde böyle basit bir filtreleme sistemi olmadan hepsini çürütmeye çalışmak imkansızdır. Örneğin bilimi sorgulayan garip düşünce deneylerinden birisi şudur:

Geçen perşembecilik (Last Thursdayism)
Bu fikre göre, var olan her şey geçen perşembe yaratılmıştır. Geçmişe dair bütün anılarımız da beynimizde geçen perşembe oluşturulmuştur. Bu teoriyi mevcut bilgi birikimimizle çürütmek imkansızdır ama geçmişin gerçekten yaşanmış olması çok daha basit bir açıklamadır. Ayrıca bu iddia kendi başına sonsuza götürülebilir; şöyle ki, bir an önce de yaratılmış olabiliriz, bir an sonra yok olacak da olabiliriz. Gördüğünüz gibi, occam’ın usturası olmadan sonsuz sayıda ortaya atılabilecek iddialar içinde kayboluruz.

Bu kavram ise daha çok anksiyete ile ilişkilendirilebilir. Anksiyete elinizde yeterli delil olmasa bile, gelecekte olabilecek olumsuz durumlara karşı aşırı kaygı duymaktır. Eğer anksiyetik bir yapıya sahipseniz, gerçekleşmesinden korktuğunuz durumla ilgili en ufak bir olasılık bile sizi sonsuz anksiyetelere, panik ataklara sürüklemeye yetebilir.

Brandolini Yasası

“Bir deli kuyuya taş atmış, kırk akıllı çıkaramamış”
Anonim

Bu yasa özetle, ortaya bir iddia atmanın, onu çürütmekten çok daha kolay olduğunu söyler. Absürt bir örnek vermek gerekirse, sosyal medyada çok fazla Nejat İşler adı altında alıntı paylaşılır ama bunların gerçekten ona ait olup olmadığını kanıtlamak, herhangi bir alıntıyı Nejat İşler adı altında yayınlamaktan çok daha zordur.

İlk partın sonu

Evrim Ağacı’ndaki tüm safsataları olmasa da çoğunu incelemek istediğim bu seride, ilk partı burada bitiriyorum. Bu safsataları bilmenin, çoğu insan için faydalı olacağını düşündüğüm için bu seriye başladım. Özellikle depresyon gibi zor dönemlerden geçerken farkında olmadan kendimize çektirdiğimiz acıların büyük kısmının bu yazıda bahsettiğim safsataları barındırdığını düşünüyorum. Çünkü, zihnimiz, hata yapmaya son derece müsaittir ve özellikle bilinçli bir çaba göstermediğimiz sürece, bu hatalı işleyişin farkına varmamız kolay değildir. Daha fazla safsata, daha fazla farkındalık ve daha fazla film sahnesiyle diğer partlarda görüşmek üzere! Son zamanlarda sık sık dinlediğim, retro bir video kliple veda ediyorum:
O gün gıravat ile gözlüğle çok şıktı…