Okudum: Fahrenheit 451
Bu yazı spoiler içermemektedir.
Kalıtım ve çevre tuhaf şeylerdir. Yalnızca birkaç yılda, bütün garip ördeklerden kurtulamazsınız. Okulda yapmaya çalıştığınız birçok şeyi ev çevresi bozabilir. İşte bu nedenle, anaokulu yaşını her yıl biraz daha düşürdük, şimdi neredeyse beşikten alacağız.
— Fahrenheit 451, s. 97-98
Fahrenheit 451’i ithaki yayınlarından 8. baskısını okudum. Türkçeye Zerrin Kayalıoğlu ve Korkut Kayalıoğlu çevirmiş. Yazarı Ray Bradbury, 1920’de Waukegan, Illionis’de doğmuş. Bu kitabı ise 1953 yılında yani 33 yaşındayken yayınlanmış. Kitap ismini kağıdın tutuşma derecesi olan 233 santigrat yani 451 fahreinheit’dan alıyor. Buna biraz baktım ve tam net bir derece bulamasam da ortalama olarak doğru bir değer gibi gözüküyor. Yani uydurulmamış.
Kitabın girişinde, yazar, kitabın yazma sürecine değiniyor. Hatta bir kısmı bana çok komik bir cem yılmaz şakasını anımsattı;
Durmamın imkanı yoktu. Ben Fahreinheit 451’i yazmadım, o beni yazdı. Sayfalardan gözlerime giren, oradan tüm sinir sistemimi dolaşarak ellerimden dışarı fırlayan, bir enerji çevrimi vardı. Daktilo ve ben, parmak uçlarıyla birbirine bağlı siyam ikizleri gibiydik. — Fahrenheit 451, s. 10
bkz: estağfurullah efendim heykel bizi yaptı
Bu distopik evrende itfaiyecilerin görevi artık yangın söndürmek değil, kitap yakmak. Artık gelişen teknolojiyle birlikte bütün evler yanmaz bir maddeyle kaplanmıştır, bu yüzden hiç yangın çıkmamaktadır ama bütün kitapların yakılması görevi itfaiyeye verilmiştir.
“İnsanların, uğruna canlarını feda etmeyi göze aldığı bu kitapların içinde ne var? Gerçeklerin farkına vardıktan sonra bu karanlık toplumda artık yaşanabilir mi?”
Kitapta anlatılan dünyada bütün toplum uyutulmuş, ve aydınlanmaya aracı olabilecek kalan kitaplar da yok ediliyor ama büyük oranda buna bile gerek bile kalmamış artık zaten çünkü evin bütün duvarlarını kaplayan televizyon gibi aletlerle herkes halinden zaten memnun ama devlet yine de her ihtimale karşı kalan kitapları yakmaya devam ediyor. Kahramanımız bir noktada kitapları için yanmayı bile göze alan bir kadınla karşılaşınca sorgulamaya başlıyor bu kitaplarda uğruna ölecek kadar değerli ne olabileceğini.
Durum günümüzde de aşırı farklı değil. Televizyon, sosyal medya, instagram reels, tiktok gibi bağımlılık yapıcı içerikler. Bütün düzen toplumu oyalamak üzerine kurulmuş gibi. Hatta buna dünyayı gezmek, en iyi arabaları almak, daha güzel tatiller yapmak, devrim yapmak gibi hayalleri de katıyorum ben. Hepsi tavşana tutulmuş havuç gibi. Koşmaya devam ediyoruz o havucun peşinden. Durup düşününce geriye ne kalıyor bilmiyorum, sanırım herkesin kendi cevap vermesi gereken bir soru bu ama durup düşünmemizi istemiyorlar gibi bir komple teorisine bağlamak istemiyorum ama kimse durup düşünmek istemiyor demek daha doğru sanırım. Sanki herkes hayatın anlamsızlığını bir noktada durup düşündüğünde kabulleniyor ve koşmaya geri dönüyor. Çok karamsar bir bakış açısı evet ama kitabın anlattıkları da bunlar. İçiniz kararıyor gerçekten okurken.
Sonuç olarak en sevdiğim kitaplardan biri oldu fahrenheit 451. Okumadıysanız tavsiye ederim. Okudum serisinde okuduğum kitaplar hakkında kısa kısa yazmayı planlıyorum. Okudum etiketine tıklayarak tüm seriye ulaşabilirsiniz.
ankara’dan sevgilerle